- Seferihisar Belediyesi’nden Genç Girişimcilere Çağrı; "Fikrini Al Gel"
- Sırrı Süreyya Önder'in sağlık durumuna ilişkin açıklama
- Başkan Cemil Tugay’dan gençlere destek
- Silivri'deki Ümit Özdağ'ı duygulandıran mektup: 'Sevgiyle selamlıyorum'
- CHP’li Bakan’dan Kemalpaşa Belediyesi önünde açıklama: ‘Operasyonluk’ bir durum yok!
Kadına Şiddet Türkiye’nin Kanayan Yarası!
26 Aralık, 2015Türkiye, şiddet gören kadınları her gün konuşuyor.
Kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor.
Uzmanlar “Sorunun bir ucunda, babadan oğla geçebilen bir kısır döngü var!” diyorlar.
Peki, bu kısır döngüye hangi erkekler karşı koyar, hangileri koyamaz?
Her 8 Martta anlam ve önemi kadındır, haklarıdır. Maalesef dönüp olaşıp aynı nokta vurgulanır: Kadına yönelik şiddet…
Erkek kadını neden bir tehlike ya da tehdit olarak görür de ona saldırır?
Erkek, neden kadınını döver?
Toplumda şiddet uygulayan insanların çoğunda bu durum çocukluklarına dayanıyor. O çocuklar da büyüyünce aynını yapıyor?
Kısır döngüyü kırmanın yolu nedir?
Erkekler kadınları neden öldürüyor, neden reddedilmeyi, boşanmayı kabullenemiyor, neden kadının ‘namus’undan kendisini mutlak anlamda sorumlu tutuyor, hangi zihniyetin ürünü kadınları kolayca ölüme sürüklüyor?
Türkiye’de kadınları öldüren zihniyetin psikopatolojisine baktığımızda: Toplumsal kültürün erkeğe, ‘kadına hükmetme ve onu kontrol altında tutma’ görevi yüklemesine ve ‘vicdansızca ve suç niteliğinde davranışlar gösterme ve bunlardan hoşlanma biçimindeki tutumların görüldüğü antisosyal kişilik bozukluklarını uzmanlar başlıca neden olarak sıralıyorlar.
Kadın mal olarak görülüyor!
Sosyolojik açıdan bakarsak, bu cinayetleri işleyen erkekler kadını bir meta olarak görüyor. Erkek, ‘Bu benim malımdır, başkası kullanamaz’ diyor. Geçmişten bu yana alışılagelmiş anlayış ve zihniyetin devamında bu alışkanlığı sürdüren erkekler tarafından bu olaylar yaşanıyor.
Erkeklerin ilişki problemlerinin kökü Anneye mi dayanıyor?
Erkeklerin kafalarında çözümlenmemiş bir karmaşa var. Erkek her şeye sahip olmak istiyor ama olamıyor, sürekli kadın üzerinde ağırlığını koymak, dominant olmak istiyor. Belki de kadınlara yönelik cinayetler işte bu karmaşanın yansıması olabilir.
Erkeklerin bu davranışlarının psikolojideki adı antisosyal kişilik bozukluğu, yani psikopatik kişiliktir. Burada aslında erkek, bir başka erkekle yarışıyor. Kadını tam anlamıyla sahiplenmek istiyor, bir başka erkek veya onun varlığına dair geliştirdiği düşünce, antisosyal kişilik bozukluğu olan erkeği harekete geçiriyor. Başka bir erkeğin varlığını veya düşüncesini yok etmeye gücü yetmediği zaman şiddetini, gücünün yeteceği yere, kadına çeviriyor ve onu yok ediyor.
Erkeğin zayıf gördüğünü ezme, yok etme isteği kadına yönelik bir güç ispatına dönüştürüyor.
Kadını yasalar koruyor mu? Yargı erkeği kayırıyor…
Kadına yönelik şiddeti önlemek için cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması gerekiyor. Değerler yeniden sorgulanmalı, çünkü Türkiye’de yargı da erkeği kayıran bir sistem içinde işliyor.
Kadını korumak sadece hukuki düzenlemelerle çözülebilir mi?
4320 sayılı önceki kanundan bir parça daha iyi olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair bu kanunda şiddetin tanımı fiziksel, ekonomik, cinsel şiddeti de kapsayacak şekilde genişletildi. Kadının yalnızca kadın olmasından dolayı maruz kaldığı şiddet, kadına yönelik şiddet olarak ayrıca tanımlanırken, kişilerin aynı konutta yaşaması, evlilik yoluyla bağlı olmaları gibi gereklilikler de aranmıyor.
Yasa, aile içi şiddette koruyucu ve önleyici tedbirleri kapsamında şiddete uğrayan kadına barınma, ekonomik destek, başka yere yerleşme ve çocuklara kreş imkânı sağlanacağını belirtiyor. Ekonomik özgürlüğün olmaması nedeniyle kadınların şiddete boyun eğmesi göz önüne alındığında bu madde önemli…
Burada önemli olan 6284 sayılı kanunun nasıl uygulanacağıdır!
Şiddet kültürünün çok egemen olduğu bir yerde kadına yönelik şiddetle sadece hukuki düzenlemeyle mücadele etmek ne yazık ki mümkün değil.
Aile içi şiddetin sonu yoktur. Aile birliğinin koruması adı altında bir söylem var. Aile birliğinin korunması çok başka bir şeydir. Ailenin desteklenmesi, güçlendirilmesi, sosyal refahının arttırılması ve oluşturulan aile merkezli politikalar elbette ki oldukça önemli ve değerlidir. Ancak söz konusu olan temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen bir aile sistemi özellikle de aile içi şiddet ise 'aile birliğinin korunması' söylemi çok tehlikeli bir söylemdir. Bu anlamda aile birliğinin korunmasının değil aile bireylerinin iyiliğinin ve sağlığının çok daha önemli olduğu unutulmamalıdır. Önceliği ailenin korunmasına veriyorsun, olmaz. Hem aileyi hem de kadını koruyamazsın. Ayrıca alt yapı oluşturulmadığı ve zihniyet değişikliği olmadığı için yazılı kuralların bir anlamı kalmıyor.
O zaman şiddet gören kadının ihtiyacı olduğu şeyi iyi tespit etmek gerekiyor.
Kadın erkek eşitliğinin bir devlet politikası olması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Yorum Ekle
Yazarın diğer yazıları
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Ünlü oyuncu İrem Helvacıoğlu'ndan bebek müjdesi!
Başarılı oyuncu İrem Helvacıoğlu, geçtiğimiz yıl nikah masasına oturduğu Ural Kaspar ile ilk bebeklerini bekliyor. 3 aylık hamile olduğu iddia edilen oyuncu, annelik heyecanını şimdilik g...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Bu belirtiye dikkat! Bunamayı yüzde 30 artırıyor
Bilim insanları uzun yıllar bunamayı geciktirecek bir araştırma yaptı. İşitme kaybı olanları yakından ilgilendiriyor. Bu yöntem hem bunamayı hem depresyon riskini azaltıyor. Yapılan yeni araştırmada, işitme kaybının erken dönemde tedavi edilmesi bunamanın gelişimini yıllarca geciktirdiğini ortaya koydu.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.