
“Savunma sanayi siyaset dışıdır, ortak değerimizdir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, milli savunma alanında yaşanan son gelişmelere ilişkin “Her savunma projesinin arkasında özellikle 1973’ten sonra görev yapan Cumhuriyet hükümetleri, maddi manevi büyük destek sağlayan Türk milleti ve harekât ihtiyacı belirleme çalışmalarına katkıda bulunan kahraman TSK personeli vardır. Net bir ifadeyle savunma sanayi siyaset dışıdır, ortak değerimizdir. Başarıya ulaşan her savunma projesi, Türk milletinin ortak gururudur. Savunma sanayimize yönelik yapıcı eleştirilere bile parti holiganlığı zihniyetiyle cevap veren sosyal medyadaki sözde savunma sanayi uzmanları, esasen milli güvenliğimize en büyük kötülüğü yapmaktadır” dedi.
CHP Milli Savunma Bakanlığı’ndan (MSB) Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, bugün CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Açıklamasına, Aksaray’da meydana gelen trafik kazasında şehit olan iki jandarma personeline rahmet dileyerek başlayan Bağcıoğlu şunları söyledi:
“Defaatle ifade ettiğimiz gibi, savunma sanayimiz milli gururumuzdur ve siyaset dışıdır. Her savunma projesinin arkasında özellikle 1973’ten sonra görev yapan Cumhuriyet hükümetleri, maddi manevi büyük destek sağlayan Türk milleti ve harekât ihtiyacı belirleme çalışmalarına katkıda bulunan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli vardır. Net bir ifadeyle savunma sanayi siyaset dışıdır, ortak değerimizdir. Başarıya ulaşan her savunma projesi, Türk milletinin ortak gururudur. Savunma sanayimize yönelik yapıcı eleştirilere bile parti holiganlığı zihniyetiyle cevap veren sosyal medyadaki sözde savunma sanayi uzmanları, esasen milli güvenliğimize en büyük kötülüğü yapmaktadır. Savunma sanayisinde etkin, adil ve denetlenebilir olması gereken proje yönetimindeki zafiyetlerle liyakat değil de siyasi referans ve tarikat bağlantısı temelli kayırmacı personel politikaları elbette eleştirilecektir. Ana platformlar olan Altay Tankı, TF2000 Hava Savunma Muhribi ve gözbebeğimiz Kaan’ın milli motorundaki gecikmeler elbette gündeme getirilecektir.
“Bölgedeki artan tehdit ortamı Türkiye'nin muharip uçak tedariki için acil bir ara çözüme yönelmesini zorunlu kılıyor”
Son 20 yılda sadece 30 F-16’nın envanterimize dahil olması, Çelik Kubbe Projesi’ne çok geç başlamamız, muhteşem bir kabiliyet olan Anadolu Amfibi Hücum Gemimizin üzerine deniz şartlarına uyumlu nakliye helikopteri konuşlandıramamamız elbette zafiyet olarak ortaya konacaktır. Bugün Beyaz Saray’da parasını ödediğimiz F-35’lerin peşinde koşmamızı, NATO üyesi olmayan çeşitli devletlerin rahatlıkla tedarik edebildiği F-16 Blok 70 uçağı alımı konusunda bile sıkıntı yaşamamızı, milli hava savunma sistemlerimizde gecikmelere sebep olan S400 alımını elbette sorgulayacağız. Çünkü vatanseverliğin gereği budur. Bölgedeki artan tehdit ortamı, diğer devletlerin silahlanma çabaları ve olası krizlerin milli menfaatlere etkisi, Türkiye'nin muharip uçak tedariki için acil bir ara çözüme yönelmesini zorunlu kılıyor. Bu tehditlere karşı milli güvenliğimiz açısından almamız zorunlu olan tedbirler ertelenemez, ötelenemez çünkü tehdit şu anda mevcut. Özellikle Asya-Pasifik'te 2027'nin küresel aktörlerin harp hazırlıklarını tamamlayacağı bir milat olarak görülmesi, mevcut hava gücü kapasitesindeki sorunları daha da derinleştiriyor. Milli F-16 modernizasyonu istenen seviyede değil, F-35 tedariki S-400 alımı nedeniyle kesintiye uğradı, Eurofighter süreci mutabakat zaptına rağmen belirsizliğini koruyor ve F-16 tedarik projesinde başlangıç ödemesi yapılmış olsa da ilerleme yok. Kaan Milli Muharip Uçak (MMU), tam harekât kabiliyetine ulaşana kadar siyasi, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gibi tüm milli güç unsurlarını kullanarak bir ara çözüm bulmamız hayati önem taşıyor. Mevcut tehditler dikkate alındığında bundan tasarruf lüksümüz yok.
“Trump-Erdoğan görüşmesi, belirsizlikleri aydınlatamadı”
Türkiye'nin acil muharip uçak ihtiyacının karşılanması, hükümetin ABD yönetiminin bilmediğimiz taleplerini yerine getirmesine bağlı hale gelmiş durumda. F-35 için CAATSA ve yıllık NDAA yasalarında düzenleme şart. F-16'da kongre onayı mevcutken ilerleme kaydedilmemesi ise muhtemelen ya Türkiye'nin isteksizliğinden ya da ABD'nin süreci yavaşlatmasından kaynaklanıyor. Perşembe günkü Başkan Trump-Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesi, bu belirsizlikleri maalesef aydınlatamadı, hatta daha da bilinmez hale getirdi. İthal edilecek Kaan motorlarında bile sorunla karşılaşılabileceği ifade ediliyor. Vazgeçilmez ve ısrarla gündeme getirdiğimiz acil ihtiyaç; Kaan'a köprü kuracak her ara çözüm hamlesinin 2027 miladına karşı hava üstünlüğümüzü güvence altına alması, atılacak her adımda Türk vatanını havadan gelecek tehditlere karşı koruma sorumluluğu olan Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın görüşlerinin esas alınmasıdır. Bu konuda milli güvenliğimizi öncelemeyen siyasi ve ticari hedefli her türlü yaklaşıma şiddetle karşı çıkıyoruz. Sorumluluk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda ise nihai kararda da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın görüşlerinin öncelikli ve esas olması gerektiğini vurguluyoruz. Yürütme makamının şikâyet makamı olmadığını, Anayasa’nın 117’nci maddesi gereği TSK’nın yurt savunmasına hazır olmasından sorumlu olduklarını ve kamuoyunun çok hassas olduğu ara çözüm muharip uçak tedariki, Kaan MMU motor üretimi ve ithali konusunda uygun çerçevede bilgilendirilme yapılması gerektiğini de özellikle hatırlatıyoruz.
“Kaan MMU projesinde motorun milli olarak imalinde sorun yaşandığı yönünde endişe verici tespitler mevcut”
Ayrıca, bir diğer sorun alanı olan Altay projesinde yaşanan; proje yönetimi zafiyetlerinin, denetleme, öngörü ve planlama eksikliğinin, gerçekçi olmayan zaman çizelgelerinin, firma seçiminde değişikliklerin, deneyim ve altyapı kaynaklı sorunların, Kaan MMU projesinde de özellikle uçağın motorunun milli olarak imalinde yaşandığı yönünde endişe verici tespitler mevcuttur ki bu tespitler Savunma Sanayi Başkanı tarafından da en son yaptığı basın açıklamasında teyit edilmiştir. Kaan prototipleri için 2017 yılında ihracat lisansı alınan 10 adet motorun ABD'den teslim alındığı kamuoyuna açıklanmıştı. Kaan'ın Blok 10 ve Blok 20 modelleri olan seri üretim uçaklarda kullanılacak F110 motorları için de ayrıca ihracat lisansı gerekiyor. Dışişleri Bakanı’nın çizdiği olumsuz tablo bu motorları seri üretim için alınacak motorları kapsıyor. Aslında, uçak ve uçağın diğer sistemlerinin geliştirme sürecinin gecikmemesi maksadıyla yabancı motor kullanılması dünyada yaygın olarak uygulanan bir usul. Fransızların Rafale ve konsorsiyumun Eurofighter uçaklarında da geliştirme safhasında bu yöntem uygulandı. Dolayısıyla elimizde mevcut olan 10 adet motorla Kaan’ın geliştirme sürecinde bir sıkıntı yaşanmayacağını değerlendiriyoruz.
“Seri üretimde yaşanabilecek her türlü olumsuzluğa karşı, hükümeti ve yetkili kurumları tedbir almaları konusunda göreve davet ediyoruz”
Ancak bununla beraber seri üretim konusunda sorun ciddileşebilir. ABD’den motor tedariğinde oluşabilecek sıkıntılardan dolayı seri üretimde yaşanabilecek her türlü olumsuzluğa karşı, hükümeti ve yetkili kurumları mevcut tüm imkanları kullanarak MMU Kaan ve milli uçak motoru projelerine yönelik insan kaynağı takviyesi ve maddi kaynak aktarımı gibi düzeltici tedbirleri almaları konusunda göreve davet ediyoruz. En önemli savunma projesi budur şu anda. CAATSA yaptırımlarının savunma sanayimizde birçok kritik projeyi etkilemesine ve müteakip dönemde etkileyeceğinin bilinmesine rağmen Aralık 2020’den bu yana hiçbir tedbir alınmaması da ayrı bir yönetim zafiyetidir. ‘Ne yapalım oldu’ zihniyeti kabul edilemez. Bu konuda uygulanan yanlış savunma politikaları nedeniyle Türkiye; F-35 programından çıkarılmış, bu programa yapılan yatırımlar karşılıksız kalmış, buradan yapılacak satışları başka ülkeler sahiplenmiş, ülke savunması için alternatif çözümlere fazladan para harcanmıştır. Yani CAATSA yaptırımlarının, S400 alımının olumsuz etkisi, sadece F-35 programında çıkarılmakla sınırlı kalmamıştır.
“Milli güvenlik hamaset dolu söylemlere dayandırılamaz”
Planlar, hatta hayaller çok güzel, bunu net söylemek lazım ama milli savunma boşluk kabul etmez. Milli güvenlik hamaset dolu söylemlere dayandırılamaz. Hükümetin ve savunma sanayi yönetiminin milli güvenliğimize yönelik adımları etkili ve yerinde atamaması ne kadar sert bir şekilde eleştirilmeyi hak ediyorsa mevcut durumda motor hariç diğer sistemlerde büyük ilerleme kaydeden ve onlarca yıllık bilgi birikimi, tecrübe ve emeğin ürünü olan Kaan MMU projesini küçümsemeye çalışmak da o kadar yanlıştır, bunu kabul etmiyoruz. Bu, her şeyden önce projede özveriyle çalışan personele büyük bir haksızlıktır. Sonuç olarak milli güvenliğimiz ve bekamız açısından vazgeçilmez önceliklerimiz: Kaan’ın milli motorumuzla harekata hazır hale gelmesi için gerçekçi zaman çizelgeleri belirlenerek -yani iç kamuoyunu tatmin, seçim odaklı değil- gerekirse projeye ilave insan kaynağı ve maddi desteğin sağlanması, öncelik verilmesi; ara dönem için Hava Kuvvetleri Komutanlığı görüşleri çerçevesinde muharip uçak tedariki sürecinin hızlandırılması ve sonuçlandırılması; tüm milli güç unsurlarımızı etkili olarak kullanarak savunma sanayimize uygulanan yaptırımların kaldırılmasının sağlanması; Kaan MMU, milli olarak geliştirilen motoru ve ara dönem muharip uçak tedariki projelerine yönelik ana olay zaman çizelgeleri dahil kamuoyunun uygun şekilde periyodik olarak bilgilendirilmesidir. Mümkün olduğunca şeffaf olarak yürütülmesi gereken bir süreçle karşı karşıyayız çünkü milli gururumuz olan Kaan’a hassasiyetimizin yanında, bölgemizde artan tehdit de bizim bu konuya odaklanmamızı zorunlu kılıyor.
“Bir ünitenin teslim alınmasıyla Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemi tamamlanamaz”
Bir diğer konu da harekât ihtiyaçlarının önceliklendirilmesi. Bölgedeki savaşlar, çatışmalar, komşu ülkelerdeki gelişmeler ve bekâya yönelik artan tehditler, Türkiye'nin harekât ihtiyaçlarını yeniden önceliklendirmesini zorunlu kılmaktadır. Kısıtlı kaynakların belli bir önceliğe tabi tutulması. Sınırlı bütçe kaynakları nedeniyle uçak gemisi gibi yüksek maliyetli ve işletme gideri fazla olan projeler yerine daha acil, ertelenemez ve kritik projelere öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu projeler ise öncelikli olarak MMU Kaan, Kaan nihai harekât kabiliyetine ulaşana kadar ara çözüm olarak alınacak muharip uçaklar, milli motor devreye girene kadar ihraç edilecek motorlardır. Bir diğer husus, tüm bileşenleriyle harekata hazır Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemi’dir. Bir ünitenin teslim alınmasıyla Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemi tamamlanamaz. Bu bütüncül yaklaşım içinde, yıllara sari bir şekilde tamamlanması gereken, öncelik verilmesi gereken bir projedir. TF-2000 Hava Savunma Muhribi, tank ve zırhlı araç modernizasyonu ve üretimi, genel maksat nakliye ve deniz helikopterleriyle dikey iniş-kalkış yapabilen insansız hava araçları (DİHA), çevre denizlerimiz entegre keşif/gözetleme sistemleri, kullanım ömrü dolan sistemlerin modernizasyonu ve milli silahların yaygınlaştırılması, kışla ve üslerin yetersiz altyapı ihtiyaçlarının giderilmesi, personelin barınma koşullarının iyileştirilmesidir.
“Türkiye ve ABD arasında F-35 programında ilerleme sağlanması, Anadolu Amfibi Hücum Gemisi’nin potansiyelini tam anlamıyla realize edecektir”
Mevcut durumda zor olarak değerlendirilse de gerçekçi olmak gerekirse Türkiye ve ABD arasında F-35 programında ilerleme sağlanabilirse tedarik edilmesi planlanan F-35 uçaklarından 10 veya 12 adedinin kısa kalkış ve dikey iniş kabiliyetine sahip F-35B varyantı olarak seçilmesi, Anadolu Amfibi Hücum Gemisi’nin potansiyelini tam anlamıyla realize edecektir. Anadolu, mevcut altyapısı veya kısa sürede yapılacak uyarlamalarla F-35B uçaklarını destekleyecek şekilde hazır hale getirilebilir. Buna ilave olarak deniz piyade birliklerinin hava hücum harekâtı için genel maksat/nakliye helikopteri tedariği de önemlidir. Burada da bir zafiyeti vurguluyorum. Anadolu’nun üzerinde genel maksat/nakliye helikopteri yok. Bu kadar önemli bir kabiliyet, üzerinde etkili bir deniz piyade birliği taşıyor ama hava hücum harekatı yapabilecek helikopter yok. Bu, Türkiye’ye bölgede muharip uçaklar ve İHA’larla destekli üstün yetenekli bir amfibi hücum gemisi kabiliyeti kazandırarak küresel ölçekte stratejik konumunu pekiştirecektir. Bu adım, savunma bütçesinin etkin ve uzun vadeli kullanımı açısından kritik bir öneme sahiptir. F-35B entegrasyonu, ilave gemi inşa -özellikle uçak gemisi- maliyetlerini ortadan kaldıracak, kaynakların yeni bir uçak gemisi gibi popülist, iç politika maksatlı ve masraflı araçlara yönlendirilmesi yerine, ulusal güvenliğe doğrudan katkı sağlayacak bir yatırıma odaklanmasını sağlayacaktır. Bu konunun değerlendirilmesini talep ediyoruz.
“TF-2000 Hava Savunma Muhribi projesi, 30 yıl gecikmeyle inşa aşamasına gelmiştir”
Belirttiğim acil ve kritik projelerden biri olan TF-2000 Hava Savunma Muhribi projesi, 30 yıl gecikmeyle inşa aşamasına gelmiştir. 2018 yılında atış icra eden radarıyla birçok elektronik sistemi hazır olan gemimin inşası çoktan başlamalı, bugün Çelik Kubbe sistemlerinin teslimlerinde şahit olduğumuz birçok orta ve uzun menzilli füzelerden hazır olan gemiye uygun miktarda konuşlandırılarak gemide testlerine başlanmalıydı. Nitekim geçtiğimiz günlerde, milli imkânlarla geliştirilen SİPER 1-D güdümlü mermisinin MİDLAS üzerinden gerçekleştirilen atışlı testinin başarıyla tamamlaması ne kadar haklı olduğumuz bir kere daha vurgulanmıştır. Bugün itibarıyla yani sensör ve silah sistemleri teknolojik olgunluk seviyesini yakalamışken TF-2000 projesi halen tasarımının nihayetlendirilmesi, inşa ve test süreçlerini beklemek durumundadır. Bu da yıllar sürecektir. Bahsettiğimiz planlama hatası tam da budur. TF-2000’in önemi anayurdu denizden hava savunmasını sağlayacak şekilde çelik kubbe hava savunma sistemine entegre olabilecek şekilde imkan kabileyetine sahip olmasıdır.”
“Cumhuriyet tarihinde ilk kez uluslararası hukuka tamamen uygun bir bilimsel araştırma faaliyeti, karşı tarafın baskısıyla engellenmiştir”
Bağcıoğlu, son dönemde milli güvenliği etkileyen son gelişmelere dair şunları söyledi:
“15-25 Eylül 2025 tarihlerinde, Türkiye'ye ait Piri Reis Araştırma Gemisi’nin Ege Denizi'nde bilimsel çalışmalar yapacağı alanlar için bir seyir duyurusu; NAVTEX yayımladı. Ancak Yunanistan bu duyuruya uluslararası hukuka ve Bern Mutabakatı gibi ikili anlaşmalara aykırı şekilde itiraz etti. İtiraz etmesinin yanı sıra, ayrıca caydırıcılık amacıyla Türkiye'nin belirlediği sahalarda bir deniz-hava tatbikatı düzenledi. Bu girişimler sonucunda maalesef Piri Reis, planlanan araştırma faaliyetlerini gerçekleştiremedi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez uluslararası hukuka tamamen uygun bir bilimsel araştırma faaliyeti karşı tarafın baskısıyla engellenmiştir. Bu konuda da talebimiz, Piri Reis veya aynı nitelikte başka bir araştırma gemisinin 13 Eylül’de seyir duyurusu; NAVTEX ile yayınlanan araştırma sahalarında ivedilikle araştırma faaliyetlerine başlamasıdır.
“Sumud Filosu'na gemilerimiz tarafından destek sağlanması memnuniyet vericidir”
Gazze ablukası ve ululslararası hukuk konusuna da değinmek istiyorum gündemdeki en önemli konu olduğu için. Sumud Filosu önümüzdeki günlerde Gazze karasularına intikal etmiş olacak. İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka, 1994 San Remo Kılavuzu'nda da açık şekilde belirtildiği gibi uluslararası hukuka aykırıdır. Ablukanın orantılı olması, sivil nüfusa zarar vermemesi ve insani yardım geçişine izin vermesi gerekmektedir. Ancak İsrail'in ablukasının bu şartlara uymadığı, sivil nüfusa açlık gibi yasak sonuçlar doğurduğu ve insani yardımı engellediği gözlemlenmektedir. Bunun yanında uluslararası sularda insani yardım taşıyan gemilere yönelik saldırılar, denizde yasadışı eylemlerin engellenmesini hedefleyen 1992 Uluslararası SUA Sözleşmesi'ne aykırıdır. Bu sözleşme denizde seyir güvenliğine karşı yasadışı eylemlerin önlenmesine dairdir. Bu sözleşme, gemilere, yolcularına veya mürettebatına yönelik şiddet içeren yasadışı eylemleri yasaklamıştır. Buna rağmen Sumud Filosu’nun intikalı esnasında üç değişik bölgede, üç değişik zamanda filoya saldırılar düzenlenmiştir. Sumud Filosu’na savaş gemilerimiz tarafından insani yardım maksadıyla destek sağlanmasının çok önemli olacağını başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere çeşitli defalar vurgulamıştık. Filodaki teknelere Deniz Kuvvetleri gemilerimiz tarafından destek sağlanmasına başlanması ve dün meydana gelen acil durumda tahliye yapılması memnuniyet vericidir. Akdeniz havzasının en güçlü deniz kuvvetleri, Türk Deniz Kuvvetleri’dir. insani destek ve savaş dışı faliyetlerde de görev labilecek en yetkin kuvvettir.
“Barak MX’in İsrail ile veri paylaşımı yaparak Türkiye'nin güvenliğine zarar verme imkânı mevcuttur”
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin İsrail’den Barak MX sistemi temin etmesi, uluslararası hukuka kesinlikle aykırı olup Türkiye ile KKTC'nin güvenliğini tehdit etmektedir. Barak MX değişik menzilli füzelerle donatılmış, 360 derece kapsama sağlayan bir hava savunma sistemdir. Fakat füze kabiliyetinden daha önemlisi sistemin AESA teknolojili modern radarı, 500 km menzile sahip olup Aksaz'dan İskenderun'a kadar hava temaslarını takip edebilme yeteneğine sahiptir. Bu radarın İsrail ile veri paylaşımı yaparak Türkiye'nin güvenliğine zarar verme imkânı mevcuttur. Türkiye'nin geçmişte, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin S300 alımı için gösterdiği diplomatik ve askeri reaksiyonun aksine, Barak tedariğine yönelik gösterilen reaksiyon yetersizdir. Avrupa'daki büyük havalimanları; Heathrow, Brüksel, Berlin bir siber saldırıya maruz kaldı. Bu durum gelişen, çok yönlü ve kapsamlı tehdit ortamının bir örneği. Siber savunma ve asimetrik tehditlere karşı eğitim seviyesinin, koruyucu tedbirlerin, hazırlık durumunun ve farkındalığın artırılması modern savaşın vazgeçilmez bir gerekliliğidir.
“Türkiye’nin içinde bulunduğu zorlu ekonomik şartlar personel temininde nicelik sorunu yaşatmaz ama nitelik açısından riskler taşıyabilir”
Personel sorunlarına ilişkin birkaç konu hakkındaki görüşlerimizi ifade edeceğim. Örneğin komşumuz Yunanistan Silahlı Kuvvetleri'nin askeri okullara yeterli öğrenci çekememesi nedeniyle ciddi bir personel krizi yaşadığı görülmektedir. Kara Harp Okulu'nda kontenjanın yarısı, Deniz Harp Okulu'nda teknik kadroların yüzde 62'sinin boş kaldığı, astsubay okullarında da benzer sorunların yaşandığı anlaşılmaktadır. Düşük maaşlar, kısıtlı kariyer fırsatları ve özel sektörün cazibesinin gençleri askeri eğitimden uzaklaştırdığı görülmektedir. Modern silahlı kuvvetleri olan İngiltere ve ABD'de de personel eksikliği nedeniyle bazı gemilerin erken hizmet dışı bırakılması, bazı birliklerin kapatılması Türkiye için de bir uyarı olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu zorlu ekonomik şartlar, hayat pahalılığı, insanların yaşam için mücadele etmesi personel temininde nicelik sorunu yaşatmaz, nicelik olarak istediğiniz kontenjanları doldurursunuz. Ama nitelik açısından müteakkip dönemde riskler taşıyabilir. TSK personeli ve emeklilerinin sosyal ve özlük haklarının yetersiz olduğu, emekli astsubaylar ve binbaşıların açlık sınırında, diğer emeklilerin yoksulluk sınırında maaş aldığı görülmektedir. Bu durumun askeri kariyerin cazibesini azaltabileceği ve nitelikli personel teminini zorlaştırabileceği değerlendirilmektedir. Yani sadece personelin bekası, hayatta kalma mücadelesine destek değil; TSK’nın geleceği açısından da bu duruma müdahale edilmesi gerekiyor.
“TSK’ya yönelen itibarsızlaştırma çabalarına karşı, MSB’yi sorumluluk almaya davet ediyoruz”
Ayrıca bu sıkıntılara ilave olarak son dönemde maalesef TSK personelinin itibarını zedeleyici bazı girişimlere üzülerek şahit olduk. Gazilere yönelik fiziksel ve sözlü saldırılar; Zafer Bayramı ve TSK Günü’nde Anıtkabir’e giden askeri personele polis tarafından uygulanan mevzuata aykırı üst aramaları; diziler ve medya içeriklerinde asker kimliğini hedef alan, karalayıcı tasvirler; fikirlerini ifade eden emekli askeri personelin ölümle tehdit edilmesi, hedef gösterilmesi ve hukuki işleme tabi tutulması; sosyal medya hesapları üzerinden gurur kırıcı ithamlar. Tüm bunlar yalnızca bireylere değil, doğrudan Türk ordusunun itibarına karşı hareketler olarak kabul edilmelidir. Muvazzaf ve emekli askeri personelin maruz kaldığı bu muamele, milletimizin vicdanında derin yaralar oluşmasına neden olmaktadır. Hatırlatıyorum; 2007-2016 yılları arasında da şiddetli bir itibarsızlaştırma ve TSK’ya saldırı kampanyası yaşadık. Maalesef bunun milli güvenliğimizi etkileyen olumsuz sonuçlarını 2016 yılında gördük. TSK’ya yönelen bu itibarsızlaştırma çabalarına karşı, MSB başta olmak üzere, tüm yetkili kurumları; muvazzaf veya emekli askerlerimizin onurunu, itibarını ve haklarını koruma yönünde sorumluluk almaya davet ediyoruz.
“TSK kadar yoğun harekât temposu içinde olup askeri sağlık sistemi olmayan bir devlet mevcut değildir”
Çok defa gündeme getirdiğimiz ve üzerinde hassasiyetle durduğumuz askeri sağlık sisteminin yeniden tesisi konusunda hiçbir ilerleme yoktur. Yetkili makamlar tarafından birçok defa kısa süre içerisinde askeri sağlık sisteminin tekrar tesis edileceği yönündeki açıklamalara rağmen hiçbir gelişme olmamıştır. 2016'da GATA ve asker hastanelerinin kapatılmasın harp cerrahisi uzmanlığını, muharip-sağlık personeli iş birliğini, kritik alanlarda ihtisas ve tecrübeyle kurumsal hafızayı yok ettiği aşikardır. Bu durum, TSK'nın sağlık altyapısında ciddi bir boşluk yaratmıştır. Askeri sağlık sisteminin olmamasının harekât sahasında askerlerin sağlık güvencesini ve moralini olumsuz etkilediği gözlemlenmektedir. Sistem yeniden kurulsa bile, bugün düğmeye basılsa bile etkili bir yapı için 10-15 seneye ihtiyaç duyulmaktadır. Her an yeni bir krize gebe olan bölgemizde TSK kadar yoğun harekât temposu içinde olup askeri sağlık sistemi olmayan bir devlet mevcut değildir. Bu konuda artık oyalama sürecine son verilip somut adımlar atılmasını bekliyoruz.
“Gazilerimizin özlük ve sosyal hakların yetersizliğine ek olarak protez ve ortez temininde yaşanan sorunlar artık tahammül sınırını aştı”
Belirtmek istediğmi bir başka konu şehit aileleri ve gazilerimizin sorunlarıdır. Son 18 ayda, 112 yerleşim yerinde, 205 gazi ve şehit yakını derneğiyle görüşerek sorunları tespit etmeye çalıştık. Gazilerimizin yetersiz maaş, özellikle er gazilerin emsal maaş problemi, istihdam, sağlık, ÖTV, eğitim ve yerel destek konularında ciddi sorunları devam ediyor. Teröristle mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayan kahramanlarımızın büyük mağduriyeti var. Özlük ve sosyal hakların yetersizliğine ek olarak protez ve ortez temininde yaşanan sorunlar artık tahammül sınırını aştı. Gittiğimiz her yerde şikayet bu konuda.
Yalnızca Ankara’da rapor alınabilmesi ve üretimin tek merkezde yapılması, özellikle uzak bölgelerde yaşayan gazilerimiz için büyük bir yük oluşturmaktadır. Düşünün Edirne’den veya Ardahan’dan bir gazimiz, bu ortezin raporunu almaya veya değiştirmeye Ankara’ya gelmek durumunda kalıyor. Maddi durumları uçak veya diğer vasıtaları karşılamaya yeterli değil, otobüsle saatlerce o sıkıntılı ayağıyla, koluyla seyahat etmek durumunda kalıyor. Bu durum hem fiziksel hem de ruhsal olarak zaten zor durumda olan gazilerimizi daha da yıpratmaktadır. Bunu da çözüm önerimiz var. Her bölgede belirlenecek eğitim ve araştırma hastanelerinin yetkilendirilmesini öneriyoruz. Büyük büyük şehir hastanelerimiz var, fizik tedavi rehabilitasyon bölümleri var ayrı binalarda; bunların uygun görüleceklerini personel takviyesi de yapılarak bu konuda yetkilendirilmesini bekliyoruz.
Gazilerimizin ve şehit ailelerinin sorunlarına yönelik olarak hazırlanan 18 kanun teklifi, 14 aydır TBMM'de Milli Savunma Komisyonu’nda bekletilmektedir. Kanun teklifleri için tüm siyasi partilerimizden destek bekliyoruz. Hangi siyasi partiden gelirse gelsin, şehit aileleri ve gazilerimizin özlük ve sosyal haklarını iyileştirecek her türlü kanun teklifini çok güçlü şekilde destekleyeceğimizi bir kere daha ifade ediyorum.
“İskenderun'da aşırı sıcağa maruz kalan iki askerimizin şehit olması konusunda adli süreç başladığında gelişmeleri hassasiyetle takip edeceğiz”
Son olarak maalesef çok acı bir olayı hatırlatarak bilgilendirmemi tamamlayacağım. İskenderun'da aşırı sıcağa maruz kalarak çoklu organ yetmezliğinden iki askerimizin şehit olduğunu hatırlarsınız. Bu müessif olayın üzerinden 67 gün geçti. TSK’nın çok daha zor harekât bölgelerinde, çok daha çetin meteorolojik şartlarda görev yapan birliklerinde bu olay yaşanmadı Cumhuriyet tarihinde. Ama barış garnizonunda, barış şartlarında ve rutin eğitim çevrimindeki bir Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda bu olay yaşandı. İdari tahkikat sonuçlarının ve yapılan işlemlerin kamuoyuyla paylaşılması, toplumsal vicdanın rahatlatılması açısından bir gerekliliktir. Adli süreç de başladığında gelişmeleri yakından, hassasiyetle ve dikkatle takip edeceğimizi vurgulamak istiyorum.” ANKA
Yorum Ekle
Diğer Haberler
Seçmenden MHP'ye ilk kez bu uyarı geldi
AREA araştırma tarafından 24-30 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen son anketin sonuçları yayınlandı. Ankette CHP yüzde 32,3'lük oranla birinci parti olarak çıkarken AKP ikinci, DEM Parti...
CHP'de bir belediye başkanı istifası daha
Tekirdağ'da Hayrabolu Belediye Başkanı Tuncer Başoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) istifa ettiğini duyurdu. Başoğlu, Kadir Albayrak Kültür Merkezi'nde, CHP 39. Olağan Hayrabolu İlç...
CHP milletvekilleri kampa giriyor
CHP’nin yeni yasama yılı için düzenleyeceği milletvekili kampı, Bolu Abant’ta 3-5 Ekim tarihlerinde yapılacak. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in başkanlığında gerçekleşecek kamp öncesinde 3...
"Bu yasama yılı artık geçmişin hastalıklarından kurtulmak zorunda"
DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, "Önümüzdeki dönem, başka bir yasama yılı olmak zorunda. Bu yasama yılı artık geçmişin hastalıklarından kurtulmak zorundadır. Demokratik teamülle...
Aksaray’daki kazada hayatını kaybeden 3 kişinin kimlikleri belli oldu
Ankara-Niğde otoban yolu Aksaray yakınlarında jandarmaya ait minibüse başka bir minibüsün arkadan çarpması sonucu hayatını kaybedenlerin Jandarma Astsubay Çavuş Kemal Özgür ve Uzman Janda...
Milli Savunma Bakanlığı'dan Sumud Filosu'na ilişkin açıklama
Milli Savunma Bakanlığı (MSB), "Türkiye; uluslararası hukuk ve insani değerler çerçevesinde, halihazırda Doğu Akdeniz'de seyreden sivil gemilerle gerçekleştirilen insani yardım faaliyetl...
Erdoğan'ın Kabine sonrası o sözlerine CHP'den sert yanıt
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kabine Toplantısı sonrası yaptığı "Uçak almak, muhalefetin sandığı gibi bakkaldan süt almaya benzemez" sözüne yanı...
Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik operasyon Antalyaspor Derneği'ne sıçradı!
Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik devam eden soruşturma kapsamında 20 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Antalyaspor derneğinde arama yapılırken gözaltına alınan isimler arasınd...
Diyanet’te Yeni Dönem: Cübbelerde Düğme Kalkıyor
Safi Arpaguş’un başkanlığında Diyanet’te sadeleşme adımları atılmaya hazırlanıyor. Yeni dönemde cübbelerde düğme kaldırılacak, nakışlı ve gösterişli kıyafetler sınırlandırılacak. İllerdek...
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Mazhar Alanson kızının ölümünü nasıl öğrendi?
Katıldığı programda kızı Eda’nın vefatıyla ilgili konuşan sanatçı Mazhar Alanson, yaşadığı acıyı anlattı. Alanson, “Arkadaş kaybını kabulleniyorsunuz ama evlat acısı kalıcı oluyor” dedi. ...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Akciğerler nasıl temizlenir?
Son yıllarda sigara içme oranlarının artması, hava kirliliği, covid, zatürre gibi enfeksiyonlar akciğer sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Genellikle karaciğer, bağırsak gibi organların temizliği gündeme geliyor. Ancak akciğerlerin temizliği için de harekete geçmek gerekiyor.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.