- Konak’ın müzeleri kültür söyleşileriyle konuklarını ağırlıyor
- Peyzaj çalışmalarıyla yeni bir çehre kazanacak
- Meteoroloji'den Kuvvetli Yağış Alarmı! Sel, Su Baskını, Yıldırım...
- Icardi'ye şiddet suçlaması
- Türkiye Günlerce Bunu Konuşmuştu: Ağabey Enes Güran'ın Kolundaki Isırık İzinin Fotoğrafı Ortaya Çıktı
ABD seçimleriyle ilgili istediğiniz her şey!
Birçok ülkenin seçim sistemiyle karşılaştırıldığında ABD'nin yeni lideri 8 Kasım'da karmaşık bir sürecin sonunda iş başına gelecek. ABD'nin yeni başkanı doğrudan halk oyuyla değil, halkın seçeceği seçiciler kurulu tarafından belirlenecek.
ABD'de salı günü sandık başına gidecekler, doğrudan başkan adayını seçmek yerine seçiciler kurulunu belirlemek üzere oy kullanacak. Bu sistem, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan doğrudan demokrasi yerine "dolaylı demokrasi" olması açısından dikkati çekiyor.
ABD Başkanı Barack Obama'nın halefini belirlemek için yaklaşık bir yıldır ülke seçim atmosferinde. Ülkede öncelikle partilerin adaylarının kim olacağını tespit etme süreci başladı. Aday adayı olmak isteyenler bu kararlarını yaklaşık bir yıl önce açıklamaya başladı.
Partilerin aday adaylarının belli olmasının ardından başkanlık seçimlerinin ilk aşaması kabul edilen "başkanlık ön seçimleri" yapıldı. Ön seçimler şubatta başlayıp haziran ayında sona erdi. Bu seçimlerde partililer, aday adayları arasından adayı belirlemek için oy kullandı.
Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti, resmi başkan adaylarının kim olacağına temmuz ayında yaptıkları genel kurullarda resmiyet kazandırdı. Cumhuriyetçi Partinin 18 adayı arasından Donald Trump, Demokrat Partinin 6 adayı arasından Hillary Clinton sıyrıldı.
Daha sonra Trump ve Clinton, genel kurullarda 4 yıl boyunca birlikte çalışacakları başkan yardımcısı adaylarını kamuoyuna duyurdu. Donald Trump, kendisine yardımcı olarak Indiana Valisi Mike Pence'i, Demokratların adayı eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da yol arkadaşı olarak Virginia Senatörü Tim Kaine'i seçti.
Genel kurulların sona ermesinin ardından adaylar seçim kampanyası sürecine girdi. İki aday ve yardımcıları, ülkeyi karış karış gezerek seçmenlerine hitap etti ve oy toplamaya çalıştı.
Trump ve Clinton, sadece televizyon münazaralarında bir araya geldi. İki aday, eylül ile ekim aylarında yaklaşık 10'ar gün arayla üç kez televizyonda kozlarını paylaştı. Başkan yardımcısı adayları Pence ile Kaine ise sadece bir kez açık oturumda karşılaştı.
ABD halkı sandık başına 8 Kasım'da gidecek olsa da ülke dışında yaşayan ve geçerli mazereti bulunanlar için eylül ayından itibaren posta yoluyla veya belirli merkezlere giderek erken oy kullanma işlemi başladı. Seçim gününe kadar yaklaşık 50 milyon kişinin oyunu önceden kullanması bekleniyor.
BAŞKANI SEÇİCİ KURUL BELİRLİYOR
ABD başkanı, dünyanın birçok demokratik ülkesindeki uygulamanın aksine doğrudan halk oyuyla seçilmiyor.
Amerikalılar sanılanın tersine, başkan ve yardımcısı için doğrudan oy kullanmıyor. Halk, her eyalette partilerin başkan adayına bağlı olan "seçici" grubuna oy veriyor. Seçicilerin sayısı bir eyaletteki kongre delegasyonunun, yani eyaletteki temsilci ve senatörlerin sayısına tekabül ediyor.
Başkanın seçilmek için 50 eyalet ve özel statüsü bulunan başkent Washington DC'deki 538 seçici oyun mutlak çoğunluğunu, yani 270'ini alması gerekiyor.
Seçici kurul üyeleri, eyaletlerin nüfus yoğunluğuna göre belirleniyor. California, 55 kişi ile en çok seçici kurul üyesi barındıran eyalet. İkinci sırada 38 üyeyle Teksas geliyor.
EN FAZLA OY BAŞKANLIK GARANTİSİ DEĞİL
ABD seçim sistemine göre seçimde en fazla oyu almak başkan olmak için yetmeyebiliyor. Bunun son örneği, 2000 yılı başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti adayı George W. Bush ile Demokrat Parti adayı Al Gore arasında yaşandı. Bush, Gore'a göre 500 binden daha az oy almasına rağmen seçiciler kurulunda 266'ya karşı 271 üye üstünlüğü sağladığı için başkan seçildi. ABD tarihinde oyların çoğunluğunu alamadan başkanlık seçimi kazanan çok sayıda kişi var.
Adayların her birinin 269 seçici delegede kalma olasılığı da bulunuyor. Böyle bir senaryoda, başkanı Temsilciler Meclisi, başkan yardımcısını Senato belirliyor. Bir başka deyişle Temsilciler Meclisinde çoğunluğu elde eden parti başkanı, Senatoda egemen olan parti ise başkan yardımcısını belirliyor. Temsilciler Meclisinde çoğunluğu Cumhuriyetçilerin koruduğu, Senato'da ise Demokratların çoğunluğu ele geçirme ihtimali düşünüldüğünde yeni ABD başkanının Cumhuriyetçi aday Donald Trump, Başkan Yardımcısının Demokrat Partili Tim Kaine olduğu çift partili bir yönetim oluşabilir.
SEÇİCİLER KİMLERDEN OLUŞUYOR?
Seçici kurul için adaylar, parti kurultaylarında belirleniyor. Eyaletlerin kendi uygulamalarına bağlı olarak bu kişilerin isimleri oy pusulalarında yer alabiliyor ya da almayabiliyor. Dolayısıyla ABD halkı, aslında başkanlık seçiminde seçici kurul üyelerini seçiyor, seçici kurul da otomatik olarak başkanı belirliyor.
Bu gereklilik Demokratlar ve Cumhuriyetçiler dışında kalan üçüncü bir parti adayının başkanlık yarışındaki işini "imkansız" kılıyor. Bunun nedeni eyaletlerin seçici oylarının "kazanan hepsini alır" sistemine göre dağıtılması.
Bu sistemde bir eyaletteki oyların çoğunu alan aday, tüm seçici kurul delegelerini almaya hak kazanıyor. Örneğin, en çok delegesi olan California'da oyların çoğunu kazanmak 55 delegenin tamamını kazanmak demek. Ancak Vermont ya da Wyoming gibi sadece 3 seçici kurul delegesi bulunan eyaletlerde oyların çoğunu almak, sadece bu 3 delegeyi garantilemek anlamına geliyor. Bu yüzden adaylar California, Florida, Teksas ve Illinois gibi çok delege veren eyaletlerdeki seçimleri kazanmaya yoğunlaşıyor.
"SALINCAK EYALETLER" SEÇİMİN KADERİNDE ETKİLİ
Kimi eyaletlerde bir aday ya da parti baskın konumdayken kimilerinde adaylar seçilmeyi garanti edemiyorlar. Seçimlerde Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında gidip gelen "salıncak eyaletler" (swing states), başkan adaylarının kazanmak için çok çaba sarf ettiği yerler olarak biliniyor.
Bu yılki seçimlerde oy dağılımının en çok merak edildiği eyaletler arasında Ohio, Florida ve Virginia gösteriliyor. Florida, California ve Teksas gibi oy ağırlığı yüksek olan eyaletler seçimlerde belirleyici olurken, "kazanan hepsini alır" kuralı gereği salıncak eyaletlerin hangi adaya oy vereceği de başkanlık için önemli hale geliyor.
ABD SEÇİMLERİ NİÇİN SALI GÜNÜ YAPILIYOR?
ABD'de başkanlık genel seçimleri her dört yılda bir kasım ayının ilk salı gününde yapılıyor. Seçimin salı günü yapılması geleneği 1800'lü yılların ortalarına kadar gidiyor.
O yıllarda California, Florida ve Teksas gibi bazı eyaletler henüz kurulmamışken ABD Kongresinin bir seçim günü belirlemesi gerekiyordu. Uzak bölgelerde tarımla uğraşan Amerikalıların, atla kent merkezlerine gidip oy kullanıp geri dönmeleri 3 günü bulabiliyordu.
Hafta sonu ise dini görevlerini yerine getirenler düşünüldüğünde salı ya da çarşamba günleri en uygun alternatiflerdi. Çarşamba günleri birçok kentte pazar kurulduğundan salıda karar kılındı.
ADAY PROFİLLERİ: HILLARY CLINTON
"ABD tarihinin ilk kadın başkan adayı" unvanını elde eden Clinton, 8 Kasım’daki seçimleri kazanarak ülke tarihinde ilk kadın başkan olmayı hedefliyor.
Daha önce Bingazi saldırısı ve son aylarda da e-posta skandalı gibi konularda başı ağrıyan Clinton, Cumhuriyetçi Trump’a göre "devlet tecrübesi" ve "uluslararası diplomasi" deneyimiyle öne çıkıyor.
1947 yılında Illinois eyaletinde dünyaya gelen Clinton, siyasi hayatına Cumhuriyetçi Parti saflarında başladı. 1964 yılındaki başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Partinin seçim kampanyasında gönüllü olarak çalışan Clinton, üniversitede de Cumhuriyetçilerin farklı birimlerinde rol aldı.
İnsan hakları savunucusu Martin Luther Kingin öldürülmesinin ardından Demokrat Partiye yaklaşan Clinton, 1968 yılındaki başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Nelson Rockefellerın kampanyasında ırkçı yaklaşımların kullanıldığını görünce Cumhuriyetçi Parti ile bağlarını kopardı.
Yale Üniversitesinde tanıştığı Bill Clinton ile mezun olduktan sonra evlenen Clinton, kısa sürede kadın hakları savunuculuğunda ülkenin tanınan isimleri arasına girdi.
Eşi Bill Clinton’ın önce Arkansas Valisi, ardından 1992 yılında ABD Başkanı olmasıyla Beyaz Saray’a yerleşen Hillary Clinton, eşinin 1998 yılında Monica Lewinsky ile ilişkisinin ortaya çıkmasıyla büyük bir skandalın ortasında kaldı. Ancak siyasi kariyerine aktif bir şekilde devam etme kararı alan Clinton, 2000 ve 2006 yıllarında New York’tan senatör seçildi.
2008 yılında partisinden başkan aday adayı Clinton, Obama ile girdiği yarışı kazanamadı. Ancak Obamanın başkan olmasının ardından kendisine Dışişleri Bakanlığı’nın teklif edilmesiyle Clinton’a diplomasi koridorlarının yolu açıldı.
Dışişleri Bakanı olarak 2009-2013 yılları arasında görev yapan Clinton, ABD’nin Bingazi Konsolosluğu’na yapılan saldırıdan dolayı görevi ihmalden suçlandı ve Kongrede hesap verdi. Ancak Clintonın en fazla başını ağrıtan konu, bakanlığı döneminde devlete ait "gizli" yazışmaları kendi e-posta hesabından yapmasının ortaya çıkması oldu.
ABD’de 12 Nisan 2015’te başkanlık için aday adayı olan Clinton, başkan eşi, iki dönem senatörlük ve Dışişleri Bakanlığı tecrübeleriyle ülke siyaseti ve uluslararası arenada deneyimli bir portre çiziyor.
"ABD’nin ilk kadın başkanı" söylemini iyi kullanan Clinton, bugüne kadar kadınlardan, Müslümanlardan, siyahilerden, Hispaniklerden ve partisindeki orta yaş üstü seçmenden önemli destek aldı.
Dış politikada Obama’nın çizgisiyle genel anlamda benzeşen bir yaklaşıma sahip Clinton, Suriye ve Irakta, ABD askerlerinin kara operasyonlarına dahil olmaması gerektiğini, ancak Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak/güvenli bölge oluşturulmasının faydalı olacağını belirtti.
Obama’nın sağlık reformundaki aksaklıkları gidereceği sözü de veren Clinton, dar gelirli ailelerinin sağlık harcamalarını düşürmeyi vadetti. Eşcinsel evlilikleri ve kürtajın yasal olmasını destekleyen Clinton, ateşli silahların denetiminin ise artırılması gerektiğini savundu.
Ülkenin en önemli meselelerinden biri olan, yasal izne sahip olmayan göçmenlerle ilgili konularda Clinton, göçmenlerin sınır dışı edilmesine karşı bir duruş sergiledi.
Zenginlerden alınan vergileri bir miktar daha yükselteceğini söyleyen Clinton, orta ve alt gelir grubundaki kişiler için bugünkünden farklı bir vergi önerisi getireceğini açıkladı.
ADAY PROFİLLERİ: DONALD TRUMP
ABD’nin, 60 yıl sonra siyasi kariyeri olmadan koltuğa oturacak ilk başkanı olmayı hedefleyen Trump, birçok konudaki keskin söylemleriyle dikkat çekti.
2015 yılının Haziran ayında aday adaylığını açıkladığı zaman başkanlık için çok az kişinin şans verdiği Trump, ön seçimlerde güçlü rakiplerini geride bırakarak Clinton’ın rakibi olmayı başardı.
New York’ta 1946’da dünyaya gelen Trump, emlakçı olan babasının teşvikiyle gençlik yıllarından itibaren bu sektöre merak saldı. 1968’de Pennsylvania Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun olan Trump, 1971’de babasının şirketinin kontrolünü aldı ve şirkete "Trump Organizasyon" adını verdi.
2004 yılında Amerikan NBC kanalında "Çırak" (The Apprentice) programını yapan Trump şöhretini daha da artırdı. Daha önce iki evlilik yapan ve 2005 yılından bu yana Melania Trump ile evli olan Trump’ın bu evliliklerinden 5 çocuğu var.
HANGİ KONUDA NE SÖYLÜYOR?
Hemen her konudaki söylemleri tartışmalara neden olan Trump, ABD medyasının gündeminden düşmeyen bir isim. Özellikle Müslümanların ABD’ye girişinin yasaklanması ve ABD-Meksika sınırına duvar örülmesi önerileriyle tüm dünyada tartışılan Trump, yarıştaki son düzlüğe e-posta skandalından bir türlü kurtulamayan Clinton ile başa baş girdi.
Dış politikada ABD’nin Suriye’ye fazla müdahil olmaması gerektiğini savunan, Irak işgali ile Libya müdahalesini eleştiren Trump, Obama yönetiminin Irak’ı ve Suriye’nin bir bölümünü adeta "İrana hediye ettiği" fikrini savundu.
Kürtaj konusunda eyaletlerin kendi kararlarını vermesi gerektiğini belirten Trump, kürtaja mevcut kanunlar çerçevesinde izin verilmeye devam edilmesi çizgisini benimsedi.
ABD’nin önemli siyasi analiz sitelerinden Real Clear Politics’te yer alan son ulusal anketlerin ortalamasına göre, Clinton’ın alacağı oy oranı yüzde 46,6, Trumpın yüzde 45,3e ulaşıyor.
Bir ay önce 8 ila 10 puana kadar çıkan farkın, Clinton’ın e-postalarıyla ilgili tartışmalar dolayısıyla hızla eriyip 1-2 puan bandına indiği görülüyor. Öte yandan aynı anketlerde Johnson’ın yüzde 5, Stein’in da yüzde 4 oranında oy alacağı görülüyor.
Kimin galibiyetle çıkacağı büyük merakla beklenen 2016 ABD başkanlık seçimleri, birçok boyutuyla şimdiden Amerikan siyasi tarihindeki yerini almış durumda.